Neşeli ana babaların
neşeli çocuklarıyız biz. Hiç kavga gelmedi aklımıza, aynı topu evire çevire
senelerce oynadık. Cicozumuz da, kamyonumuz da, tahta tabancamızda ortaktı. Ağaçlara
bir meyve için birde yapraklardan para yapmak için saldırdık. Köklerinin içine
çamur evler yaptığımız ağacı o koca söğüt ağacını suladık ki kurumasın da
kesemesinler. Yağmurdan kaçarken yıldırım düşer mi tepemize diye düşünmeden o
ağacın dalları altına saklandık, saklambaç oynarken bile o ağacın gövdesine
sarılıp saydık sayıları 1,2,3,… Oku da
adam ol diye gönderdikleri memleketleri anlatırken memlekettekilere, önce
yeşilinden bahsettik; çook yeşil buralar aynı oralar gibi diye. Seneler önce
paylaşarak yediğimiz gofreti yiyoruz bugün Gezi’de. Yine paylaşarak. O zaman
yanında sarı kola içiyorduk bugün üstüne biraz limon biraz biber gazı
serpiyoruz; pek hoş olduğu söylenemez ama kötü de değil hani. Hem müzikte var
coşkulu marşlar gibi içini ürperterek kaynatıyor insanın. Bir de komik ki buradakiler
sorma zekayla karışık espri yapıyorlar, gülerken gözü dolar insanın hem
gülmekten hem hüzünden. Bağırarak eve çağıran ana babalar da yok. Bağırsana be
çocuum diye uyaranlar var. Sloganla göbek atan var yahu inanmazsın! O günden bu
güne fazla gelen üstümüze başımıza; bir maske, bir sirke, bir limon, bir baret.
Bir de sırt çantası. Hiç bu kadar uzun yürümemiştik ve koşmamıştık. Yorgunuz ama
inatçıyız anam. Dediğim dedik çaldığım düdük bundan böyle; park da bizim bahçe
de hepsinin adını da koyduk Gezi.
Söyleseler inanmazdık; bir
direniş sebebidir Ağaç diye.